PEYGAMBERİMİZ HZ.MUHAMMED (s.a.v)ın ağlaması okuyun lutfen

Bir gün Peygamber efendimiz Cebrail aleyhisselama Cehennemi sordu.
Cebrail aleyhisselam da uzun uzun Cehennemi anlatti. Peygamber efendimiz anlatilanlara dayanamayip bayildi. Ayildiginda buyurdu ki:

– Ey Cebrail, böyle siddetli, felaket yere benim ümmetim girecek mi?
– Evet. Ümmetinin büyük günah isliyenleri Cehenneme girecektir.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz cok agladi. Cebrail aleyhisselam da agladi. Sonra odasina cekildi. Sadece namaz icin disari cikiyor bunun disinda kimseyle görüsmüyordu.
Peygamber efendimizin disari cikmayisinin ücüncü günü hazreti Ebu Bekir kapusunun önüne gelerek.
– Resuluüahi görmek mümkün mü? diye seslendi. Fakat, icerden bir cevap gelmeyince agliyarak kapidan ayrildi.
Sonra hazret-i Ömer gelip, ayni sekilde söyledi. Ona da cevap gelmeyince agliyarak oradan ayrildi.
Sonra Selman-i Farisi hazretleri geldi. Ona da bir cevap verilmeyince, agliyarak hazret-i Alinin evine gidip durumu anlatti. Hazret-i Fatima hemen hane-i saadete kostu.

– Ey Allahin Resulü ben kiziniz Fatima, dedi.
Peygamber efendimiz o anda secdeye kapanmis ümmeti icin agliyordu.
Hazreti Fatima, kapi acilip iceri girince babasinin aglamaktan yüzünün sarardigini, avurtlarinin cökmüs oldugunu gördü.
– Babacigim size böyle ne oldu? diye sordu.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
– Ey Fatima, bana Cebrail gelip Cehennemi, tabakalarini anlatti. Ümmetimden büyük günah isliyenlerin Cehenneme atilacagini bildirdi, iste beni aglatan kederlendiren budur.

Sonra Hazreti Fatima, ümmetinden günah isliyenlerin Cehenneme nasil gireceklerini sordu. Peygamber efendimiz söyle anlatti:

– Günahkarlar tutulup Cehenneme götürülürken, “Ya Muhammed” “Ya Muhammed” diye bagirarak giderler. Fakat, Cehenneme yaklasip Cehennem meleklerini görünce, bunu unuturlar.
Melekler:
– Sizler kimlersiniz, diye sorduklarinda
– Biz, kendilerine Kuran inmis olanlardan ve Ramazanda oruc tutanlardaniz, derler.
Melekler de:
– Kurani kerim Muhammed aleyhisselamin ümmetine inmistir, derler.
Bunun üzerine Peygamber efendimizin ismini hatirlayip
– Bizler Muhammed aleyhisselam ümmetindeniz, derler.
Melekler de:
– Kurani kerimdeki Allahü tealaya asi olan kimselerin hallerini bildiren ayetlerden haberiniz yok muydu? diye sorar.
Onlar da:
– Vardi fakat gaflete geldik, Seytana uyduk, derler.
Hallerine cok üzülürler. Meleklerden izin isteyip hallerine uzun zaman aglarlar. Gözyaslari kalmaz, gözlerinden kan akmaya baslar.
Sonra melekler onlara derler ki:
– Bu aglamaniz bosunadir. Eger dünyada böyle aglasaydiniz faydasi olurdu. Dünyada iken Allah korkusu ile aglasaydiniz simdi burada aglamazdiniz.
Sonra meleklere emir gelir:
– Atin onlari Cehenneme..!!

Bu konudaki hadisine bir göz atalım:Efendimiz buyuruyor;”BENİM (MİRAÇTA)GÖRDÜĞÜMÜ GÖRMÜŞ OLSAYDINIZ AZ GÜLER,ÇOK AĞLARDINIZ.”

Risalede esma zikri

Malumumuz olduğu üzre insan ve yaratılan her birim birer Esma Terkibidir. İnsan da kendisinde açığa çıkan Esmaların tezahür dereceleri nispetinde değer kazanmaktadır. Esmaların açığa çıkışında ise belirli isimlerin tekrarı olan Esma Zikri çalışması hayati önem arzeder diyebiliriz.

“Şu küçücük insan bedeni içinde bütün kainatın fihristini,bütün rahmet hazinelerinin anahtarlarını,bütün ESMA’larının aynalarını dercetmek, nihayet derecede bir sanat güzelliği içinde bir hikmeti gösterir.”

“O münezzeh hüsün,o mukaddes cemalin cilvesinden,ESMAÜL HÜSNA’da belki her isimde çok gizli hazineler bulunduğunu işaret eder.”

“Ey gafil nefsim. Senin hayatının önemli gayeleri, fıtratında va’z edilen cihazlarının anahtarlarıyla İLAHİ KUDSİ ESMA’nın gizli definelerini açmaktır, Zatı Akdesi o ESMA ile tanımaktır.”

“İnsan manen ve sanaten bütün kâinatın kalbi, merkezi, bütün sanat mucizelerinin sergisi ve bütün ESMA’nın tecellilerinin mazharı, mihrak noktasıdır.”

“İnsan iman ile insanda açığa çıkan İlahi sanat ve Rabbani ESMA’nın nakışaları itibariyle kıymet alır”

“Ey devamı isteyen nefis! Daimi olan bir Zatın zikrine devam eyle ki devam bulasın. Ondan Nur al ki sönmeyesin. O’nun cevherine(manevi hazinesine) sadef(örtü) ol ki kıymetli olasın. O’nun zikir rüzgârına beden ol ki hayattar olasın. İLAHİ ESMA’LARINDAN HERHANGİ BİR İSMİNİN HAYTI ŞUAIYLA(IŞIN ÇİZGİSİYLE) TEMESSÜK ET(BİRLEŞ) Kİ YOKLUK DERYASINA DÜŞMEYESİN.”(1)

Dinimizde Müzik dinleme konusundaki ölçü nedir

Değerli Kardeşlerim
Musikî hususunda umumî ölçümüz şu ifadeler olmalıdır:

“Şeriatça bazı savtlar (dinî bakımdan bazı sesler) helâl, bazılar ıharam kılınmıştır. Evet, ulvî hüzünleri, RAbbanî aşkları iras eden (hatırlatan) sesler helâldir. Yetimane hüzünleri, nefsanî şehevâtı tahrik eden sesler haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım ise senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.”1

Musikîde iki ses kullanılır: insan sesi ve âlet sesi. Bir eser icra edilirken ya tek başına insan sesi veya müzik âletleri kullanılır; çok kere de her ikisinden birden istifade edilir. Her üç halde de insanın hoşuna giden, onun zevk duyduğu ve tesirinde kaldığı ölçülü, belli bir makamda ses çıkarılır. Bu sesler mahiyetine, mevzuuna ve tesirine göre değerlendirilir. Ya insanın ruhuna tesir eder, onda ulvî, dinî, hamâsî hislerin canlanmasına sebep olur; ya da dinlediği bir musikî parçası, nefsine ve süflî hislere hitap ederek yüce hislerin körelmesine sebebiyet verir. Yukarıdaki ifadelerde de açıkça görüldüğü gibi, meşru olan, dinlenilmesinde bir mahzur bulunmayan ses, insana ulvî hüzünleri, yani dünyanın fâniliğini, ölümün her an gelebileceğini, insanın bir gün gelip toprak olacağını, Allah korkusunu hatırlatmalı veya ilâhî aşkı, Allah sevgisini, dünya üzerinde Cenab-ı Hakkın güzel sanat eserlerindeki yüce isimlerinin ve sıfatlarının tecellîlerini hatıra getirmeli. Bu hisleri tahrik eden her türlü sesi dinlemek helâl ve caizdir. Fakat yetimane hüzünleri; insana ümitsizlik veren, sevdiği kimselerden ve nimetlerden ayrılmanın ıztırabını hatırlatan, insanı bedbinliğe, karamsarlığa iten; insanın şehevanî hislerine hitap eden, dinlediği zaman nefsin hoşuna giden sesler ise haramdır, dinlemek caiz değildir.

Bu iki sınıfa girmeyen birtakım sesler de vardır ki, insandan insana değişir. Meselâ aynı musikî parçasını dinleyen iki kişiden birisi nefsânî bir his duyarken, diğeri ondan daha ulvî bir mânâ çıkarmaktadır. Meselâ “İncecikten bir kar yağar, tozar elif elif diye/Deli gönül abdal olmuş, gezer elif elif diye” parçasını bir musikî eşliğinde dinleyen iki kişiden birisi “elif”ten Allah’ı hatırlayıp, ilâhî aşkı düşünürken, öbürü zahirî mânâsına bakarak “elif”ten bir kadını hatırlar, mecâzî bir aşk düşünür.

Bir başka misâl: Yunus’un, “Aşkın aldı benden beni/ Bana Seni gerek Seni/Ben yanarım dünü gün/Bana Seni gerek Seni/Aşkın şarâbından içem/Mecnûn olup dağa düşem/Sensin dünü gün endîşem/Bana Seni gerek Seni” şiiri bugün hem ilâhî olarak, hem de türkü olarak söylenmektedir. Şimdi biri burada geçen “aşk”tan ilâhî aşkı düşünürken, diğeri zâhirî mânâsına bakarak mecâzî bir aşkı hatırlar.

İmam Gazalî Hazretleri ise musikîyi, haram, mekruh ve mubah olhmak üzere üç ana başlık altında inceleyerek şöyle der:

Dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolup taşan kimseler için yalnızca bu duyguları tahrik eden sesler haramdır.

Vakitlerinin çoğunu buna veren, meşguliyeti âdet haline getiren kimse için mekruhtur.

Allah sevgisi ile dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde yalnızca güzel sıfatları tahrik eden kimse için müstehaptır.

İmam Gazalî daha sonra, musikîyi haram kılan şeyin kendisi değil, sonradan ârız olan bazı sebepler olduğunu ifade eder, bunu da şöyle tasnif eder:
Şarkı söyleyen kadın olur, dinleyen de kadın sesinin şehvetini tahrik edeceğinden korkarsa dinlemek haramdır. Burada haram hükmü müzikten değil, kadının sesinden gelmektedir.

Şarkı ve türkünün güftesi bozuk, İslâm inancına ve ahlâkına aykırı ise, bunu müzikli veya müziksiz söylemek ve dinlemek haramdır.
Gençliği icabı şehevî duyguların mahkûmu olan bir kimse aşırı derecede müziğe düşer, vaktinin çoğunu bu yolda geçirirse sefih olur.

1. İşaratü’l-İ’câz, s. 78; Sözler, s. 382, 687-688.
2. İhyâ, 2: 279-81.
Mehmed Paksu Helal – Haram

Selam ve dua ile…

BAŞÖRTÜM

ÖRTÜNMEK

geleceginyok_aksanur02
Yüce Rabbimiz A’raf sür.Ayet 26 ,buyuruyor..
“Ey ademin evlatlar ! Bakın size edep yerlerinizi ördeceğiniz
giysi,süsleneceğiniz elbise indirdik..
Fakat unutmayın ki,en güzel elbise takva elbisesidir…işte bunlar Allah’ı
Ayetlerindedir.olur ki insanlar düşünür de ders alırlar.. ”

Evet sevgili dostlar,elbiseden de önemli olan,takva ve haya hissidir…
örtünmesi gereken şeyleri örtmek ise,namusu korumanın ilk
şartıdır….çıplaklık ,övünülecek bir ilerilik değil,ilkelik ve cahiliyete
dönüşü…

Allahu Teala,örtünmenin ve elbisenin insanın maddi ve manevi süsü
olduğunu,şeytana uyup mahrem yerlerini açmamak gerektiğini KUR’anda bize
hatırlatıyor…
Allah insana çıplak yaratmıştır,ama haya duygusu ile örtünmenin emrini
tutmanın sevabına ermekte,hem de dünyadaki halifelik görevini
ispatlamaktadır…

Tesettür,yani örtünmek,Rabbimizin karsı kulun itaat ölçüleririnden
biridir…

Tesettür,aynı zamanda iffet,fazilet,şeref hüriyet ve saadettır..
Kuvetli bir iman ve hayanın neticesi olan örtünme,büyük bir değer ifade
etmektedir…

Nefsin çirkin arzularının yerine ,Kainatın Yaratıcısının emirleri
istikametinde hareket etmek büyük bir önem taşır…

Tesettür,müslüman bir hanımın hürrüyetini gasbetmek ,kısıtlamak,medeni
haklarını çığnemek için değil,aksine bunları yerli-yerine koynak,ve korumak
içindir…

Tesettür,asalet ve faziletin ölçüsüdür..

Çünkü,asalet ve fazilet ,dinin emirlerine uyup-uymama bakımından
kıyaşlanır…

Tesettür,yani örtünmek,kadının kendini haramdan gizlenip korumak dinimizin
çok açık bir emridir…

Dinimizin emirleri de ,tartışılmak için değil,uyulmak içindir…

Dinin emirlerine itaat etmeyip,dünyanın emrine girenler de,kullanılmaktan ve
asağlamaktan kendilerini kurtaramazlar…

İLAHİ !
SEN bize,
Muhammed’i (s.a.v)in merhamet,
Ebu Zehr’i bir dürüstlük,
Ali’ce bir cesaret,
Ömer’i bir adalet,
Ebu Bekr’i bir sıddıkıyet,
Bunların hepsini bir arada toplanan bir şahsiyet nasıp eyle ! AMİN…

Okumaya devam et